11-Ayakkabı Boyacısı... etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
11-Ayakkabı Boyacısı... etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Haziran 2021 Pazar

Ayakkabı Boyacısı...

     Uzun süredir klavyenin başına geçip aklımda olan bazı konuları yazıya dökmeyi her istediğimde karşıma başka bir durumun, sorunun hatta deyim yerindeyse biraz da olsa tembelliğin dikildiğini görüyorum.

    Aslında yazmak tuhaf bir durum bence. İnsan eline kalemi veya benim gibi klavyeyi aldığında karşısına bir şekilde çıkan konu başlıklarını yazıya dökmek ihtiyacını ya keyfe keder bir şekilde ya da aciliyetler silsilesine göre yapar. Hatta benim son dönemde yaptığım gibi,

- Adaam sende, dur bakalım şimdi. Sırası gelince yazarım…

düşüncesiyle sürekli erteleme noktasına gelir. Fakat bu ertelemeler ve sallamalar da bir yere kadar. Bir saatten sonra içimdeki yazma isteğini de durduramaz noktaya geldiğimi hissetmeye başladığım bu an gibi ilgili konuya yönelik düşüncelerimi yazıya dökme gereksinimi de bir şekilde ortaya çıkar. Her zaman olduğu gibi konunun giriş aşamasında ya konuya yönelik bir örnekleme ile ya da konuya atıfta bulunan bir mizansenle başlamak hem siz okuyanları konuya ısındırmaya hem de bu yazıyı yazan benim konuya ısınmamı sağlaması açısından hem de kendi çapımızda düzenlediğimiz bu kompozisyon mantığı içeren yazıyı az da olsa kurallarına uygun olarak yazmak isteği gereği başlatsak sanırım her zaman olduğu gibi daha yararlı veya bazı kişilerin bakış açısına göre hikayesel olur ki bu da benim tarzım kim ne derse desin umursamam.

    Son zamanlarda internet üzerinde yaşamını eskisi kadar olmasa da sürdürmeye çalışan ve sektöre yönelik sorunların ve soruların cevaplandığı sitelere can sıkıntısını gidermenin ve piyasada hala ne tür soruların sorulduğuna bakmanın ötesinde girmiyorum. Aslında sitelere girmem de misafir sanatçı modunda oluyor. Üye girişi bile yapmıyorum. Giriyorum, bakıyorum ve çıkıyorum. Ne olmuş, ne bitmişin ötesinde sorulan sorulara verilen cevaplara bile çoğunlukla bakmıyorum. Sadece sorular ve soruş tarzı beni ilgilendiriyor. Bu hem kendimin olduğu konumu belirlemek hem de sektör içerisinde bir şekilde yer alan kişilerin bulundukları konumu belirlemekle ilgili o kadar. Çünkü bence bir insanın bilgi düzeyi sorduğu soruda gizlidir. Ne kadar sorabiliyorsa geldiği nokta o kadardır. Bilgi birikimi, yorumlama biçimi, mantıksal çözümlemesi ve en önemlisi kişisel zekasını kullanabilme becerisi sorduğu sorunun içerisine gömülüdür.

    Konuya dışarıdan bakan kişi de soruya bakıp kendi bilgi, beceri, zeka ve mantık süzgecini yeterince kullanabilirse sorudan cevaba, cevaptan da yeni soruya doğru akışkan bir şekilde ilerler. Sorulan sorulara verilen cevapları çoğunlukla okumadığımı söylememe karşın bazen kendimi tutamayıp ilgimi çeken konu başlıklarına, sorulara göre en azından birkaç cevabı da okuduğum oluyor. Okumadıklarım ise bundan yıllar öncesinde bulunduğum sitelerde sorulan soruları çağrıştırıyor ki kafası az buçuk çalışan bir kişinin bile bu tür bir soruyu sormaması gerektiğini düşünüp hafifçe tebessüm ediyor ve soruya üşenmeden verilmiş olan cevaplara bakmadan geçiyorum. Niteliksiz sorunun cevabı da doğal olarak niteliksiz olur düşüncesinden hareketle.

    Ama geçenlerde sitelerden birinde bir konu başlığı dikkatimi çekti. Genellikle kişisel kimlik üzerine açılmış bu tür konu başlıkları dikkatimi doğal olarak daha çok çekiyor desem yeridir.

- Grafiker mi demek doğru yoksa Grafik Tasarımcı mı..?

İsterseniz bu soruyu şöyle elimizin tersiyle bir kenara itelim ve ben size konuyla direkt olarak ilgili olduğunu düşündüğüm ve en önemlisi de belirli mesleklerin tanımlayıcı özelliklerini içeren materyallerden söz edeyim.

- Ülkemizde üç nesil aynı meslekten yaşamını kazanan sizce kaç kişi vardır..?

5 - 10 - 1000… Belki de biraz daha fazla. Hepsi o kadar. Örnekleyecek olursak madencileri ele alalım. Dedesi, babası ve kendisi. Kaç kişi..? Mühendis, Mimar, Doktor, Öğretmen ve bizleri ilgilendiren Grafik Tasarımcı..? Kaç kişi..? Sorarım size kaç kişi..? Sayın bakalım çevrenizden başlayarak. 50 - 100 - 500..? Ötesi yok. Çok az. Aşağı yukarı 83 milyon insan içerisinden sayamıyoruz. Üç nesil aynı mesleği sürdüren aile bireylerini. Oysa ki çevremizde ve ülkemizde mesleği işçi olan, köylü veya çiftçi olan pek çok insanı sayabiliriz. Şehirde işçi, köyde toprakla uğraşan çiftçi. Bakın çok ilginç bir noktadan yaklaşıyorum.

Osya ki batıdan yani Avrupa’dan Almanya, İngiltere, Fransa, ve diğer ülkelerden bu anlamda çok daha fazla örnek verebiliriz. O zaman burada temelde bir terslik var demektir. Baba köyden şehire göç etmiş, oğlu şehirde okumuş veya okulunu yarıda bırakmış babanın mesleğini yapmak yerine kendisine başka bir yön çizmiş ve tutmuş grafik tasarımcı ( o henüz ne olduğunun farkında değil ya neyse ) olmuş. Ailede mesleki anlamda bir kırılma yaşanmış. Aktarım kesilmiş. Adına deneyim de denilen tecrübe, birikim, mesleki anlamda yaşanmışlıklara dair pek çok şey bir sonraki nesile aktarılamamış. Kesinti nedeniyle sonraki nesil öncekinden mesleğine dair herhangi bir karşılık bulamadığı için tutmuş sitelerden birinde kendisini sorguluyor.

- Ben neyim, burası neresi..?

Doğal olan davranış biçimini gösteremiyor. Babasına soramıyor. Annesi zaten yaptığı işin ne olduğundan habersiz. O zaman vatandaş ne yapsın kimlik sorgulamasını sektörel bir yapı olarak gördüğü alanda yapmaya çalışıyor. Aktarımsal bilgiye ve en önemlisi de kültürel altyapıya sahip olmadığı için kulaktan duyma tanımlama ve benzetmelerin esiri olmuşluğunu o alanlarda sorgulamaya hatta onaylatmaya çalışıyor. Peki sizce aldığı bilgiler sonrasında kafasındaki soru işaretlerine çözüm bulmuş olabilir mi..? Bence çok zor. Önceden olduğu gibi sallan, yuvarlan yaşamına kaldığı yerden devam eder o kadar. Fazlası yok.

Diğer meslek dallarını da bir kenara bırakıp işin özüne inecek ve özünden sözüne doğru gidecek olursak.

- Bir grafik tasarımcı hangi tür kitapları okur, ayda kaç kitap bitirir..? ( Roman, Macera, Polisiye, Araştırma, Tarihi, Hikaye, Masal vb. )

 - Bir grafik tasarımcı hangi tür filmleri izler..? ( Bilim Kurgu, Gerilim, Aşk, Macera, Savaş, Polisiye, vb.)

 - Bir grafik tasarımcı hangi tür müzikten hoşlanır..? ( Klasik Müzik, Türk Sanat Musikisi, Metal, Rock, Pop, Türk Halk Müziği, Arabesk, Özgün vb. )

 - Bir grafik tasarımcı kendi mesleğinin dışında hobi olarak hangi meslek dalına ilgi duyar..? ( Resim, Heykel, Hat, Ebru, Marangoz, Ayakkabı Boyacılığı vb. )

 - Bir grafik tasarımcı nasıl giyinir..? ( Takım Elbise, Spor Giyim, Outdoor Giyim vb. )

Bu sorulardaki amacım kendisini grafik tasarımcı olarak gören kişilerin davranış biçimi, giyim tarzı, sanatsal faaliyeti ve hobilerinin kendilerince sorgulanmasıdır. Mesela giyim tarzını ele alalım.

- Adına grafik tasarımcı denen kişi nasıl giyinir..? Takım elbiseyle dolaşan kaç grafik tasarımcıya rastladınız..?

Ne kadar çok soru yoruyorum. Merak böyle bir şey işte. Merak edeceksin, soracaksın ki karşılığında bağlı bulunduğun yapının özelliklerini, bakış açısını, ilgilerini, bilgilerini ve dahi pek çok şeyi öğrenebilesin. Başka türlü olmuyor. Ne demiştik hah takım elbise. Neredeyse yok gibi. Çoğunlukla günlük spor giyim tarzı. Ayakta Casual türü bir ayakkabı, bacakta kord bezinden veya canvas türü bir pantalon, üstte gömlek, sweatshort, polo veya kazak. Dış giyim ise kaban ya da mont. Peki marka bağımlılığı..? Hemen örnekleyelim.

- Kaç kişinin ayağında Clarks, Salomon veya Jack Wolfskin marka ayakkabı gördünüz..?
- Kaç kişide Wrangler, Lee veya Blue Harbor marka pantalon gördünüz..?
- Kaç kişide The North Face, Merrell veya New Balance marka gömlek veya polo gördünüz..?
- Kaç kişide Salomon, Millet veya The North Face marka kaban gördünüz..?

Hafızanızı yoklayın bakalım.

- Bu saydığın markaları bir yerden hatırlıyorum ama çıkaramadım...

diyorsanız o zaman işiniz zor demektir. Vatandaş kitap okumaz, sinemaya gitmez, adam gibi bir müzik dinlemez, yaptığını sandığı işin dışında herhangi bir hobi edinme merakına kapılmaz, ekonomiden anlamaz, sosyolojiye bulaşmaz, mantıkla felsefeyle işi olmaz, dünyayı tanımaz, içerisine düştüğü sarmaldan çıkış yolunu bulamaz bir de üzerine başına giydiğine dikkat etmez, akşam olduğu zaman pişpirik oynamak için gittiği kahvede yanına gelen ayakkabı boyacısına tepeden bakan küçümser bir tavırla,

- Söyle bakiyim ülen ben grafiker miyim yoksa grafik tasarımcı mı..?

diye sorarsa biz de ona, 

- Ulan hıyar, senden ayakkabı boyacısı bile olmaz. O hiç değilse Nuri Leflef’i biliyor. Sen onu bile bilmiyorsun… deriz.

Saygılar…