22- Hacivat ile Karagöz... etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
22- Hacivat ile Karagöz... etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Şubat 2022 Pazar

Hacivat ile Karagöz..

    İnsan ilginç bir canlıdır. Yaşamında karşılaştığı herhangi bir olay sonrasında hemen durum değerlendirmesi yapar ve geçmiş deneyimlerinden hareketle ortaya çıkan konuyu kendince düşünür ve bir sonuca varmaya çalışır.

- Buna benzer bir durumu daha önceden yaşamış mıydım..?


    Eğer benzer bir durum ya da yaklaşım olarak eşleşen durumlar olduğunda o dönem aldığı tavrı yeniden yaşar ve yaşanan sonucun getirdiği olumlu, olumsuz durumu şu an yaşadığıyla kıyaslar. Deneyimleri ile yaşadığı durumun getirdiklerini birbiriyle kıyaslar ortaya çıkan yeni sonuç gereği tavrını alır. Bazıları bu durumu tecrübe, bazıları ise yaşanmışlıktan gelen deneyim olarak tanımlar. Ortaya çıkan sonuç aslında ne olursa olsun yaşanmış bir durumun günümüze uyarlanması ve ortaya çıkacak yeni sonucun kişiye kazandıracağı deneyimin kendi hanesine yeni bir artı veya eksi olarak kaydedilmesidir. Yeni artılar bize gurur, eksiler ise sonraki yaşamımız için bazı şeyleri yeniden düşünme ve gözden geçirme şansını yaratır.

- Ben bunu daha öncesinde yaşamıştım..!


    dedirten durumlar aslında yaşamımızda bizim çeşitli dönemler karşılaştığımız ve o an geldiğinde ise hafif bir tebessümle karşıladığımız şey aslında geçmiş dönemde yaşadığımıza kısa bir bakış açımızdır. Benim de bu tür anlarım yaşamım süresince sıklıkla karşılaştığım bir durumdur.

Bazı dönem;

- Yine mi..? Yahu bu ne zaman son bulacak..?

    dediğim anların sıklaştığını hissettiğim bir gün çocukluğumda yaşadığım bir dönem gözlerimin önüne geldi. Aslında çocukluğumu çok sık hatırlamam ama neredeyse birebir örtüşen bu durumun oluşmasından sonra bir anda sanki çocukluğuma ışınlandım.
   

Üç katlı bir evin altında, arka bahçedeki dar bir kapıdan üç basamak inilerek girilen bir kömürlük... Sanki loş bir ortam olması için özel olarak tasarlanmış, duvarlarında bulunan örümcek ağlarına aldırmadan ortamın bize getirdiği gizemi mahallemizdeki arkadaşlarla paylaştığımız ve yakınımızdaki bakkaldan aldığımız mumlarla aydınlattığımız, gerdiğimiz beyaz perdenin arkasından sopaların ucuna takılmış ve kartondan yapılmış genellikle iki kişiden oluşan ekibin birinin teneke bir kutuyu çaldığı, diğerinin ise oynattığı karakterlerin sesini benzeştirdiği, en önemlisi de perdenin arkasında mahallenin çocuklarının oluşan duruma ve anlatılanlara katıla katıla güldüğü.....

Hacivat ile Karagöz... Dünyaca ünlü gölge oyunumuz...

    Bu iki hayal kahramanı o dönem bizim neredeyse önemli bir eğlence kaynağımız olmuştu. Mahallede bulunan ve yaşıtım olan çocuklarla birlikte kendimizce bir eğlence yaratmıştık. Televizyonun haftada 3 gün yayın yapıyor olması bir yana kendimizin yaptığı bu beceri bize gurur veriyordu. Kendi oyuncağımızı önce kendimiz yapar, sonra da onunla oynardık. Televizyonu o gelmeden önce aslında biz keşfetmiştik.

Hacivat ile Karagöz'ü sanırım tanımayan yoktur. Aslında bir söylenceye göre:

    Olay Sultan Orhan döneminde (1324-1362) Ulucami’nin inşaatı sırasında Bursa’da geçer. Cami inşaatında çalışan demirci ustası Kambur Báli Çelebi (Karagöz) ile duvarcı ustası Halil Hacı İvad (Hacivat) arasında geçen nükteli konuşmaları dinlemek isteyen işçiler, işi gücü bırakıp onların etrafında toplanır, bu yüzden de inşaat yavaş ilerler ve neredeyse durma noktasına gelir.

    Bu durumu öğrenen Sultan Orhan çok öfkelenir ve işçileri kasıtlı olarak çalıştırmadıklarını sanarak, onları yakalatıp öldürtür. Ama sonra bu acele kararından çok pişman olur, çok üzülür. Hükümdarın yakınlarından Şeyh Küşteri, onu avutmak ve dinmeyen gözyaşlarını dindirmek için, Hacivat ve Karagöz'ü perdede dile getirir.

    Tarih boyunca kulaktan kulağa, nesilden nesile yayılan hikaye üç aşağı beş yukarı budur. Aslında Hacivat ile Karagöz'ün nasıl yaşadıkları ve sonlarının ne şekilde olduğu birincil dereceden önemli değildir. Burada önemli olan bizim onlara ne tür bir karakter yüklediğimizdir.

Bir bakış açısına göre;
  
HACİVAT :
Hacivat Çelebi tam anlamıyla bir düzen adamıdır. Yeri geldiğini hissettiğinde nabza göre şerbet vermesini iyi bilir. Kişisel çıkarlarını ön planda tutar. Biraz mektep medrese görmüş olması nedeniyle orada öğrendiği yabancı kelimeleri kullanmaktan büyük zevk duyar. Herkesi tanır ve onların işlerine aracılık yapar. Alın teriyle çalışıp kazanmaktan çok başkalarının üzerinden ve özellikle de Karagöz'e bulduğu işlerden komisyon almakta üzerine yoktur. Sözün özü Hacivat Çelebi aslında paragöz üç kağıtçı düzenbazın biridir.

KARAGÖZ : Sıradan bir halk adamıdır. Doğrudur, dürüsttür ama kabadır. Hacivat'ın sözlerinin çoğunu anlamaz ya da anlamamazlıktan gelir ya da lafı başka yere çeker. En önemlisi de onun kullandığı yabancı sözcüklerle dalga geçer. Türk diline yerleşmiş bu yabancı sözcükler konuşma arasında yama gibi durduğu için onları kabul etmez. Hot zot bir tip olarak görülebilir ama dobra bir kişiliği vardır. Patavatsız yapısı nedeniyle sık sık zorda kalsa da bir yolunu bulup işin içinden sıyrılmayı başarır. Velhasıl kelam, Hacivat anadolu insanını yansıtan ve onun ağzından konuşan, onun gibi yaşayan bildiğinden ise hiç bir zaman şaşmayan, düzen, oyun, sahte davranış nedir bilmeyen bir kişiliğe sahip halk adamıdır.

    Yaşamımızın eğlenceli bir dönemiydi. Çocukluğumuzun getirdiği bilinç ve düşünce yapısıyla biz de kendi Hacivat ve Karagöz'ümüzü yaratmıştık. O dönemin olanaklarının elverdiği ölçüde gönlümüzce eğleniyor, birbirimize nüktedanlık yapıyorduk. Dönem geçti bizler büyüdük. Ama hiç bir zaman içimizdeki çocuğu öldürmeden yaşamımızın sonraki evrelerinde kendimizce gülme ve güldürme, düşünme ve düşündürme görevini gönüllü olarak üstlendik.

    Çocukluğumuzun birebir etkileşimli, etken ve canlı iletişimini sonraki bir dönemde aslında Amerika'daki iki üniversitenin önceleri birbirleriyle bilgi yumağı olma düşüncesiyle başlattıkları ama sonrasında bütün dünyayı ağ olarak saran ve adına İnternet denen bir yapıyı keşfetmemiz ve bu yapının bir yerinden de olsa olaya dahil olmamız, içerisinde yaşamamız, öğrenmemiz ve en önemlisi de öğrendiklerimizi bizden sonraki nesillere taşımak için yine yeni bir görevi bilinçli olarak üstlenmemizle birlikte aslında bazı kişilerin sanal ( gerçek yaşamla herhangi bir ilişkisi olmayan ) bizim ise yaşadığımız deneyimlerden hareketle gerçeğin bir şekilde bu alanda da oluştuğunu görmemiz kişilerin kişiliklerini öyle ya da böyle bir şekilde yansıttıkları bu yapının aslında insan yaşamında artık öyle ya da böyle bir yerinin olduğunu görmemizle birlikte bu yapının içerisinde bulunan bazı kişilerin de Hacivat ve Karagöz'ün kişilikleriyle o derece benzerlikler göstermesine nedense hiç şaşırmadık.

    Ne demiştik;

    Hacivat düzen adamıdır. Menfaatçi, düzenbaz ve üç kağıtçıdır. Kişisel çıkarı için söylemeyeceği yalan, döndürmeyeceği dolap yoktur. Bu tür bir kişiliğe sahip olması onun doğal davranışıdır. Yaptıklarını düşünmez, değerlendirmez ve öncesinden ders çıkarmaz. Söylediklerini tartmaz, attığı yalanların ortaya çıkacağını düşünmez. O anki çıkarı için her tür düzenbazlığı yapmaya aday bir kişiliğe sahip olduğunu her fırsatta gösterir. Sözüne güvenilmez, gittiği yoldan gidilmez.

    Karagöz ise bunun tam tersidir. Biraz kabadır, sözünü esirgemez. Damdan düşer gibi konuşur, lafının ayarı yoktur. Cahil gibi durur, bilmediği yoktur. Doğrudur, dürüsttür ve en önemlisi halden anlar. Kazık atmaz. Yalan, dolan nedir bilmez. Hak aşığıdır, bildiği yoldan şaşmaz. Dışardan bakıldığında kaba bir kişilik yansıtır ama özünde yufka gibi bir yüreği vardır.

    İnternet ortamının Hacivatları da Karagözleri de bizim onlara biçtiğimiz rollerle vardır. Ortaya çıkan karakterlerin kendilerini sanal ve banal sanmaları nasıl koskoca bir yalansa, söyledikleri sözlerle önce kendilerini sonrasında ise çevresindekileri yalancı konumuna sokmaları da o derece doğaldır. İnsan önce kendi söylediğine kendisi inanmalı sözü burada tam olarak anlamını bulmaktadır. Arkasına saklandıkları nickname ( siz ona artık ne derseniz deyin. İster sahte isim, ister bilmemne ) ile yazdıkları yazıların ve savundukları düşüncelerin aslında koskoca bir hayal olduğunu ne yazık ki kendileri bile bilmezler.

    Bilgisayar kullanmaya başladığım 90'lı yıllarda karşılaştığım ilk virüs sonrasında hem kendime hem de bu virüsü hazırlayan kişiye çok kızmıştım.

- Sahtekar, namussuz, ahlaksız zibidi...

    diye haykırdığımı ve bilgisayara virüs bulaştırmanın insanların emeğinin bir anda yok olmasına yol açtığını ve bu duruma neden olan kişilerin ise hem kendisine, hem de karşısındaki kişilerin emeğine saygısız, düzenbaz ve ahlaksız kişi / kişiler olduğuna en azından kendimi o an rahatlatmak ve karışan durumu düzeltmek için moral kaynağı olarak kullanmıştım.

    Aynı şekilde daha sonraları internet ortamında oluşan bir başka durum karşısında da aynı tavrı izledim. Kendilerine " Hacker " denen kişilerin emek sonucu ortaya çıkartılmış bir yapıyı kişisel keyfiyeti doğrultusunda yok etmesinin ya da o yapıyı kullanılamayacak duruma getirerek  zarar vermesinin hiç bir haklı yanının olmadığını düşünürüm. Bu tür bir çaba içerisinde olan kişileri gerekçesi ne olursa olsun hiç bir zaman hoş karşılamam. Ortaya her ne şekilde olursa olsun çıkartılmış bir yapıyı her ne düşünce için olursa olsun ortadan kaldırmaya yönelik düşünceye sahip kişiler enerjilerini bu tür gereksiz şeylere harcayacakları yerde, anlamı ve yararı olan şeylere yorsalar bence hem insanlık için hem de kendileri için iyi çalışmalar üretebilirler. Bunu yapmak yerine ortada duran ve her ne olursa olsun bir şekilde ayakta duran bir yapıya yönelik bu tür bir çaba içerisine girmek anlamsız, yararsız hatta tümüyle boş bir çabadır.

    Yaşamımız Hacivatların ve Karagözlerin kendilerini beyaz bir perde arkasına gizledikleri, gerçek duruş, davranış ve kişiliklerini ortaya sermek yerine yalanların, dolanların ve düzenbazlıkların kol gezdiği bir gösterinin malzemesi olmaya aday kişiliklerini sergiledikleri bir orta oyunu olmamalıdır.

- Kişilikli insan her şart ve durum karşısında,
- Kişisel çıkarlarının bozulduğunu veya ortaya çıkan durumun kendi istediği yönden saptığını hissettiğinde,
- Hoşuna gitmeyen bir yapının, ortadan kaldırılmasını isteyecek kadar kişisel bencilliklerinin ve hırsının kurbanı olmamayı,
- Ortaya çıkan herhangi bir durum sonrasında sahip olduğu düşünceyi savunmak yerine basit davranış biçimlerine başvurmamayı,
- Karşılaştığı her sorunu geçiştirme, üzerini örtme, yokmuş gibi sayma türünden davranışlar göstermek yerine varsa eğer sahip olduğu dik duruşuyla konuya kendince açıklık getirmek adına kendi bakış açısını ortaya sürmeyi,

    Ve... insanların içerisinde birebir bulundukları yaşam için güzel şeyler yapmalarının aslolan temel davranış biçimi olduğunu, kişilikli, dürüst, yalansız ve namuslu bir yaklaşım biçiminin insanı oluşturan temel erdemler olduğunu hiç bir zaman aklından çıkarmamalıdır.

    Hacivat ve Karagöz yaşamı oluşturan ilişki ve çelişkilerin ortaya serildiği, toplumu oluşturan unsurların kişisel karakter tahlillerinin yapılabilmesine farklı bakış açısı sunan güzel bir örneklemedir. Kişilik tahlili yapmaya kendisini aday gören herkesin Hacivat ve Karagöz tiplemesini bir kez daha izlemesini ve yaşamın gölge oyununda bile ne kadar gerçek olduğunu kavramasını diliyorum.

    Saygılar...