16-Zirveye Oynamak... etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
16-Zirveye Oynamak... etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Ağustos 2021 Pazar

Zirveye Oynamak...

Yıllar önce firmanın birisiyle Freelance bir iş için görüşme yapmıştım. Sizin de bildiğiniz gibi genelde iş görüşmeleri öncelikle insanların birbirlerini görüşecekleri bu kısa süre içerisinde mümkün olan en geniş düzeyde tanımalarına ve o an ortaya çıkan anlık davranış biçimlerini yorumlamalarına yönelik oluşan konuşma akışının spontane olarak şekillenmesine ya da konular özelinde bazı noktalara yönlenmesine yol açar. Benim bu görüşmem de aynen bu şekilde oldu. Öncelikli olarak yapılması planlanan işin yanında karşılıklı olarak istek, dilek ve düşüncelere yönelik bilgilenme ve şekillenme şeklinde gelişen konuşma her nedense bir anda işin hazırlanmasına yönelik kullanılacak programa geldi. Görüştüğüm muhterem işlerinin Indesign programınında yapılmasını ve Indesign CS5 sürümünü bu iş için tercih ettiklerini belirtti. Bu anlamda bana,

- Sanırım siz Indesign CS5 programını kullanabiliyorsunuzdur..!

şeklinde sorulan soruya benim beklenen cevabı vermek yerine şu tür bir cevaplama yoluna gitmem sanırım ne onun ne de o an toplantıda bulunan diğer kişilerin pek beklemedikleri bir cevap olacaktı.

- Bakın aslında ben hiç bir programı bilmem. Bilmek zorunda da değilim. Ben grafik tasarımcıyım. Programları developer'lar bilir, yani işleri program yazmak ve geliştirmek olan kişiler bilirler. Hatta bilmek zorundadırlar. Çünkü onların işi programcılıktır. Oysa ki benim işim grafik tasarım. Ben o an ne gerekiyorsa, durum neyi gerektiriyorsa ona göre öngörür, düşünür ve programın ilgili noktasını tasarımı oluşturmak için kullanırım o kadar.

    Bu tür bir soruyu ben sorsam ve karşılığında yazdığım şu cevabı bana birisi verse inanın ben bile o kişi hakkında bir an şüpheye düşerim. Bu genel ve doğal bir davranıştır. Hiç kimse sorulan soru karşısında beklenen cevabın verilmemesini normal bir durum olarak karşılamaz. Peki neden karşılamaz diye bir soru sorulduğunu düşünüp bu yönde kısa bir açıklama yapmak sanırım kafalarda oluşan soru işaretlerine gereken cevabın verilmesini sağlar. Aslında işin gerçeği grafik tasarımcının birincil görevi program bilmek değildir. Günümüzde neredeyse dünyanın hemen bir çok ülkesinde bilgisayar kullanılarak yapılan grafik tasarım yönteminde bile bir grafik tasarımcının bilgisayar üzerine yazılmış programları bilmesi durumu söz konusu olamaz. Onun yerine öncelikli olarak mesleğinin gerektirdiği asgari temel bilgi düzeyine sahip olması aranması gereken öncelikli durum olmalıdır.

- Ben grafik tasarımcıyım. ( Bakın grafiker'im demiyorum. Adına grafiker denen meslek formasyonunun ne anlama geldiğini bu ülkede yıllardan beri anlatmama karşın kendini bir halt sanan man kafalara bu tanımlamanın ne anlama geldiğini bir türlü anlatamadım ya da onlar anlamak istemiyorlar. )

- Yaa, emin misin..?
- Evet.
- Peki sahip olduğunuzu düşündüğünüz mesleki formasyon hakkında sizden biraz bilgi alabilir miyiz..?
- Ne gibi..?
- Sizce ideal bir tasarımda renk uyumunun kreatif çalışmanıza katkısı nedir..? Ortaya çıkardığınız tasarımda oluşturduğunuzu düşündüğünüz perspektif açısal bağlamda doğru mu ..? Sizce tasarımda denge ne kadar önemlidir..? Bu ve konuya yönelik benceri pek çok konu hakkında sizden temel ve genel bir bilgi alabilir miyiz..?
- Hassss… Şimdi ama bakın bu sorduğunuz sorular da nereden çıktı. Oysa ki ben size bakın hangi programları nasıl bildiğimi bir çırpıda anlatsam daha iyi olmaz mı..?
- Olmaz..!

    Evet, mesleki yaşamım boyunca bir şekilde iş görüşmesi yaptığım onlarca firmanın (Reklam ajansı, Firmalar vb.) hiç birinde bu veya buna benzer hiç bir soruyla karşılaşmadım. Bana sorulan birinci soru ise ilgili programları bilip bilmediğimdi. Ben de sorulan bu sorulara beklenen o bilindik cevabı teklemeden ve beklemeden, kendinden emin bir edayla verdim.

- Sular, seller gibi…


    Tabiki bu işin latifesi neyi ne kadar bildiğimi ve hatta bilmediklerimin ne olduğunu da çekinmeden herkese her zaman anlatırım. Ama artık bu saatten sonra bana program bilgimin ne düzeyde olduğunun sorulması kadar sıkıcı ve hatta bıtkınlık verici bir durumla karşılaşmadığımı da söylemeliyim. Vatandaş sahip olduğu bilgisizliğinin ortaya çıkmaması için kendisiyle görüşmeye gelen kişiye klasik beylik sorusunu soruyor.

- Photoshop biliyorsunuz değil mi..?
- Bilmez olurmuyum abicim hem de kralını bilirim de oradan bakınca genelde göstermem. Otursam kitabını yazarım şerefsizim ama zamanım yok. Valla adına photoshop denen programı aslında ben yazacaktım ki görsünler bak program nasıl yazılırmış.
- Hımm. Anladığım kadarıyla siz adına photoshop denen programı bilmiyorsunuz. Aslında ben de bilmiyorum ama gelin görün ki onu bilmek benim işim değil ama sizin işiniz.

    Bunu kim söylüyor..? İşveren. Peki sizce neden söylüyor..? Cahilliğinden. Biraz akıllı olsa, biraz zeki olsa bu tür bir sorunun sorulmaması gerektiğini ve bir şekilde kendi bünyesinde görevlendireceği kişinin de akıllı ve zeki olması gerektiğini bilse bu tür saçma sorgulamalar yerine asgari genel bilgi düzeyinden tutun da entelektüel bazda karşısındaki kişiye yönelik zekice kurgulanmış soruların sorulması noktasında hareket eder ki bu da en azından adına grafik tasarımcı denen kişinin program bilgisinden daha önemli bilgi düzeylerine sahip olmasının birinci önceliği olduğuna yönelik bir durumun varlığını ortaya çıkarmış olur.

- En son okuduğunuz kitap. Son bir ay içerisinde gittiğiniz resim sergisi, tiyatro, sinema. Mesleğiniz dışında sahip olduğunuz el becerileri ( Resim, heykel, plastik sanatlar, örgü, iğne oyası, şiş, kanaviçe vb. ), fotoğrafçılığa ilginiz var mı, Ara Güler üstadın tarzı harkında ne düşünüyorsunuz, resimli roman okur musunuz. Kübik resim sizde ne tür bir duygu uyandırıyor, yoksa Osman Hamdi Tanpınar tarzı resimler size daha mı yakın. Muhteremin önemli bir eseri var ki onu ben de çok beğenirim " Kaplumbağa Terbiyecisi ". Ya siz..?

    Bu tür sorular sorun canımı yiyin. Ama yok kardeşim. Varsa yoksa hangi programdan anlarsın gibi basit, sığ hatta iğrenç sorulardan oluşan klasik bir demet. Sorular bu türden olunca bu sorulara kendisini muhatap hisseden kişiler de bir süre sonra olayın doğal olmayan akışına kapılıp kendilerini ilgili sığ çerçevenin içerisine hapsedip, oluşan bu kısırdöngünün önemli bir parçası olmaya soyunuyorlar. Bu mantıksızlık sınırlarına yalnız kendileri dahil olsalar bir yere kadar belki kabellenilebilir bir durum oluşturabilirler ama iş bu kadarla kalmayıp iflah olmaz bir salgın düzeyine erişince aklı başında olan kişiler de bu duruma ister istemez tepki gösterir duruma gelme ihtiyacı duymaya başlıyorlar. Gelinen noktada oluşan tepkinin o tür kişilerce algılanması ise hiç bir zaman mümkün olmuyor. Bunu anlayabilmek için öyle alim veya süper zekaya sahip birisi olmak ta gerekmiyor.

    Bir süre sonra işaret ettiğim o cehalet denizinde bu kez her iki tarafta bilinçsizce kulaç atmaya başlıyor. Doğaldır ki işverenin kulaç alanı işçininkinden daha fazla oranda kıta sahanlığı oluşturmasını da beraberinde getiriyor da bunu söylemeye bilmem gerek var mı bakın işte bunu bilemiyorum. Artık sabrımın sınırları köprüden önce son çıkış noktasını da geçtiği için bu tür adamları çekemez hale geldim. Ağzımın bir kenarında bu tür kişiler için sakladığım cevabı alınlarının orta yerine yapıştırmak ise en büyük zevkim oldu desem sanırım ilgili durumu abartmamış olurum. Aslında abartsam da ne farkedecek ki adamlar zaten anlattıklarımın bir tek kelimesini bile anlamadıklarını yüzüme anlamsız ve eblek bir şekilde baktıklarında anlıyorum.

    Sanatın üretimle en sıkı ilişkisinin olduğu bir alanda üstelik  adına reklam ajansı veya benzeri bir konumdaki yerin sahibi olma cüretkarlığında karşıma çıkan bu şahısların aslında içerisinde bulundukları bu mesleki alanın hiç bir can alıcı temel prensibinden haberdar olmadıklarını gördükçe içimden suratlarına tükürmekten tutun da enselerine şaplağı vurup kendilerini kapının önüne koymaya varıncaya kadar nezaket kuralarına sığmayan pek çok davranış biçimi geçse de ben bu eblek suratlı şahıslara nazik davranmayı sürdürüp sadece kendilerine gösterdiğim bilgi ukalalığıyla yetinmeyi yeğliyorum. İşte tam da bu noktada Osman Hamdi Tanpınar üstadımızın " Kaplumbağa Terbiyecisi " tablosu aklıma geliyor ve kendimi gülmekten alı koyamıyorum.

- Kaplumbağa Terbiyecisi… Hah hah haaa.


    Bizim sonradan görme kültür fukarası işverenlerimizin son yıllarda oldukça bollaşmaya başladığı bu sektörde buna paralel olarak cehaleti kendinden menkul olan ve adına kısaca grafiker denilen türden kişiler de yağmur sonrası ormanda birden ve aniden türeyen mantarlar gibi çıkmaya başladılar. Genel kültür yoksunu, mesleki bilgi yoksulu bu vatandaşlar kör malın şaşı alıcısı olur durumuna uygun bir şeklin oluşmasına da zemin hazırlamış oldular. Yazdıklarımdan sakın bu tür kişilerin ortaya çıkmasının bazı aklı evvellerin iş bilmezliklerinin kamuflajı olarak ilgili bu durumu kendilerine ve etraflarındaki kişilere iş bulamamalarının gerekçesi olarak sunmalarının benim için de geçerli olduğu sunucuna varılmasın. Konuyu işi almak ya da almamak olarak değerlendirmiyorum. Önemli olan işin alınması değil. Bu noktada önemli olan tek bir şey var. Sektörün kalitesinin yerlerde sürünüyor hale gelmesi ve genel anlamda bilgisizliğin ve beceriksizliğin kötü örnek olarak referans alınır duruma gelmesi. İşin vahim ve artık içinden çıkılamaz hale gelmesine yol açan bu durumun bir an önce ortadan kaldırılması gerekiyor.

    Bu tür kişilerin kendilerince en büyük meziyet olarak gördükleri ise hangi programı ne düzeyde bildikleri üzerine saatlerce konuşmaları ve hatta bazı yerlerde yazmalarıdır. Yazılanları okuduğunuzda ise kimin hangi mantık düzeyinden hareketle hangi programın hangi noktasını ne şekilde kavradığına da tanık olursunuz. Kendisini PC kullanıcı olarak tanımlayan kişileri bir yere kadar anlayabiliyorum. Onlar zaten kayıp neslin çocukları olarak tarihteki yerlerini çoktan almışlardı. Yalnız kendisini Mac kullanıcısı olarak tanımlayan ve grafik sanatını bu bilgisayarı kullanarak sürdürdüğünü belirten kişilerin hangi akla hizmetle bu tür bir davranış içerisine girdiğini anlamakta zorlanmıyorum desem yalan olur. Çünkü ben Mac kullanıcısını kişileri başından bu yana ayrı bir yere koymayı kendime görev edinmiş birisi olarak son yıllarda oluşan bu türden saçmalıkların arttığını görüp anlamsız bakışlarıma anlam yüklemeye uğraşmaktan bıktım.

    Bazı kişilerin platformlar arası yakınlaşmadan söz etmesinin işi bu düzeye vardıracağını o an inanmak istemeyen bendeniz gelinen noktayı görünce kerametin Mac kullanmak olmadığını cehaletin bulaşıcı bir hastalık olarak her tür platformda kendisine yandaş bulacağını düşünmeliydim. Oysa ki şu an bile tüm iyi niyetimle Mac kullanıcısı olan kişilerin entelektüel olması ve zeka düzeylerinin diğerlerine oranla daha üst düzeyde gelişme göstermesi gerektiğine olan inancımı tüm iyi niyetimle koruduğumu düşünüyorum.

İster Mac isterse de PC kullanıcısı olsun kendisine grafik tasarımcı ünvanını layık gören bir kişinin öncelikle asgari bir genel kültür düzeyine sahip olması esastır. Zirveye oynadığı söylenen bir ülkenin en önemli sektöründe yer alan kişileri olarak bilgisizliğin hatta genel algılanabilir tanımlamasıyla cahilliğin meziyet sayıldığı, sanatsal bilginin program bilgisi yanında sözü geçmeyen gereksiz bir ayrıntı olduğu düşüncesine sahip kişilerce işgal ediliyor olması kadar saçma ve tuhaf bir durum olamaz. Genel amacın üretimi gerçekleştirilen ürünün sanatsal etkinlik ve bilgi düzeyinin mantıksal çerçevede sonuna kadar kullanılıp sağlıklı ve etkili çalışmaların ortaya çıkartılması olmalıdır. Tüm bunlar yapılmadığı takdirde cahil işverenin cühela grafikeri olmaktan başka işe yaramayan bir güruhun kendisini hangi mantıkla sanatçı olarak lanse edeceğini ve en önemlisi de buna kimlerin inanacağını sanırım artık merak etmenin zamanı geldi de geçiyor bile.

- Zirveye oynadığını düşünen grafik tasarımcıların sağlam bir tasarım bilgisine sahip olmaması nedeniyle bir süre sonra ayaklarının yerden kesilmesine ve ilgili bu durumun sonuçta ne yazık ki bu kişilerin kafa üstü çakılmasına yol açacağının akıllardan çıkmaması dileğiyle…

Saygılar...