13-Bozacının Şahidi... etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
13-Bozacının Şahidi... etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Temmuz 2021 Pazar

Bozacının Şahidi... 

Büyük bir iş hanının içerisinde birbirine benzer ürünleri satan küçük dükkanların sahipleri Anadolu'dan gelen tüccarların gün içerisinde kendilerine uğramadığı saatlerde dükkanlarının önünde bulunan koridorda boş zamanlarını değerlendirmek ve can sıkıntılarını gidermek için birbirlere takılırlardı. Aralarından bazıları çok sevdikleri tavlanın sihirli büyüsüne kendisini kaptırır ellerine aldıkları zarları karşısında hasır kürsüde (kürsü genellikle doğuda insanların kahvelerin bahçelerinde üzerlerine oturdukları küçük taburedir.) oturan yan komşusuna doğru hırsla fırlatmadan önce avucunun içinde salladığı zarları üfleyerek;

- Ulan kemik utandırma beni şu herife...

sözünü söyler ve zarları elinden tavlanın kontrplak zeminine zıplatarak atarlardı. Boş zamanlarını geçirmek için tavla oynayan kişilerin başına toplanan diğer esnaf kalabalığı da gelen zara bakıp ortaya çıkan durum sonrasında kızmaya eğilimli olan kişi üzerine toptan yüklenip kendilerince eğlenmeye çalışırlardı. Bu durumdan en karlı çıkan kişi ise genellikle iş hanının girişindeki merdiven altında bulunan ocakçıydı. İddiaya tutuşulan ve genellikle sonuçta etrafta toplanan kişilere içecek ısmarlamaya dönüşen bu tür tavla partilerinin sesini duyduğunda ellerini ovuşturan ocakçı insanların yoğun iş temposu içerisinde geçirdikleri zamanlarda içmedikleri çayların boş kaldıkları bu saatlerde tüketilmesini dört gözle beklerdi.

- On yaaap... Demli olsuuun.. Tavşan kanı bunlaaar... Bir içen bir de içmeyen
pişmaaan...

    Karbonatla dem oranı artırılmış çaylar çay ocağı sahibinin bıçkın garsonu tarafından kıvrak hareketlerle etrafta toplanmış kalabalığa dağıtılır çayların birisi bitmeden diğeri tazelenmek üzere merdivenler bir çok kez inilir ve çıkılırdı. Bu durum tavla partisinin bitimine kadar sürer oyun kimde kaldıysa tüm içecekler onun hesabına yazılır ayrıca sportmenlik gereği kazanan kaybedenin koltuğunun altına tavlayı tutuşturur ve o an atılan kahkahalar koridorda yankılanırdı. Sektörün hareketliliğinin genelde olağan olduğu bir günün daha sona ermesiyle birlikte birbirine komşu esnaf " iyi akşamlar " dileklerini karşılıklı olarak sunduktan sonra evlerinin yolunu ertesi gün yeniden gelmek üzere tutarlardı.

    Günlerin olması gerektiği bu şekliyle akmasının her zaman mümkün olmadığı bu ülkede günlerden bir gün insanlar aynı koridorlarda telaşla koşturmaya, birbirlerine bir şeyler sormaya, bu telaş her  geçen dakika artmaya ve insanların kızgınlıklarının sınırlarını zorlamaya başladı. Birbirlerini suçlayanlar, koridorun bir ucunda kümeleşirken birbirlerine yumruk sallayanlar diğer bir köşede, diz çöktüğü yerde başını ellerinin arasına almış şimdi ne halt edeceğini düşünenler diğer köşede, durduğu yerde donup kaldığı için etrafa anlamsız bir şekilde bakanlar ise bir başka köşede ortaya çıkan durumu anlamaya çalışıyorlardı. İçlerinden bazıları ellerine aldıkları radyodan dünyanın en yüksek dağı himalayaların zirvesinde kendilerine nispet edercesine halay çeken dolar, mark ve pound üçlüsünün geldiği durumu radyoyu kulaklarının içerisine sokmak istercesine dinliyorlardı. Sahip oldukları borçlarının katlanarak artmasına neredeyse seyirci kalan bu insanlar bundan bir kaç gün önce aynı koridorda attıkları kahkahalardan geriye şu yaşanan bir kaç saat içerisinde yıkılmış, bitmiş ve hatta bir daha doğrulamayacak şekilde bükülmüş bir duruma gelmenin acısını yaşıyorlardı.

    İçlerinden birisi koridorda duran kürsünün birinin üzerine çıkıp bağırmaya başladı...

- Allah belalarını versin. Bittik ulan bittik... Çoluğumuzun, çocuğumuzun rızkını gaspeden bu herifleri protesto etmiycek miyiz..? Kim benimle gelecek çıksın ortaya..!

    Bu sözler üzerine bir anda koridoru dolduran kalabalık söylenen bu sözü dikkate almış ve içlerindeki öfkeyi ortaya kusan bu kişiye hak verdiklerini gösteren o bilindik hareketi yapmışlardı. Kürsüye çıkan kişi ağzına geleni söylüyor sesinin tonunu arttırdıkça omuzlardan omuzlara dolaşıyor, bir anda kitlenin sözcüsü, yönlendirici ve hatta kahramanı oluyordu. Omuzlarda hanın kapısına kadar gelen esnaf kalabalığı dışarı çıktıklarında bir an durdular. Gidecekleri yer karşılarına alacakları herhangi bir futbol takımının başkanı değil koskoca bir hükümetti. Tereddüt içerisine düşen kalabalığın durumunu farkeden hatip son bir hamle daha yaptı.

- Ne duruyorsunuz..? Bitirelim şunların işini...

    Kalabalık bu sözü bekliyormuşçasına  birden gürledi ve sokaklar kendilerine katılanların artmasıyla bir anda mahşer yerine döndü. Kalabalık her geçilen sokakta tepeden yuvarlanan kartopu gibi büyüyor gidilecek yer hedefe ulaşmanın son noktası olarak görülüyordu. Yol boyunca atılan sloganlar pencerelere, balkonlara çıkan insanlar tarafından alkışlanıyor yürüyüşü seyredenler kendilerinin yapamadığını birilerinin yaptığını gördükçe en azından onları desteklemek için içlerinde oluşan karşı duruşu alkışlarıyla gösteriyorlardı. İlgili kurumun önüne gelen kalabalık binanın kapısının polisler tarafından kapatıldığını görünce durdu. Yürüyüş kolunun önünde yer alan kişi omuzlara çıkıp haykırmaya başladı.

- Yetkiliyle görüşmek istiyoruz..!

    Polis duvarının arka tarafında ilgili kurumun kapısının önünde kalabalığa büyümüş gözlerle bakan kişilerden birisi bu haykırış sonrasında kendisini güçlükle toplayıp kekelemeyle yutkunma arasında gidip gelen sesiyle kesik kesik cevap verdi.

- Yalnız bir kişi görüşebilir...

    Kalabalık hiç tereddüt etmeden konuşacak olan kişiyi işaret etti. O an omuzlarda olan ve oldukça iri gövdesiyle bütün protestocu kitlenin önderi olmaya aday bu kişi kel kafasını ovuşturduktan sonra isteksiz ama çaresiz bu öneriyi kabul etti. Kararlı olduğunu bütün kitleye göstermek istercesine son bir haykırmayla kapıdan içeri görevlilerle birlikte girdi.

- Hakkımızı alana kadar buradan ayrılmayacağız...

    Merdivenleri ağır ve vakur adımlarla çıkan bu kişi çevre esnaf tarafından uzun yıllar tanınan ve camianın önderi olmaya kendisini aday görmesine karşın oluşan bu krizden önce hiç bir zaman ön plana çıkmayı aklına getirmemiş, bilgisi ve tecrübesiyle kitlenin güvenini bir şekilde kazanmış bir kişi olmanın kendi omuzlarına yüklediği manevi bir yükle neredeyse bastığı merdivenleri çökertecek ağırlığa sahip olduğunu etrafındakilere hissettiriyordu. Yetkili kişinin kapısının önüne geldiklerinde tereddüt etmeden ve kapıyı çalmadan açarak içeri girdi. Masanın başında oturan kişi iri cüsseli kişinin protestocu kitlenin sözcüsü olduğunu anlayacak kapasiteye sahip daha öncesinde bu tür durumlarla pek çok kez karşılaştığı için ne yapması, nasıl davranması gerektiğini iyi bilen bir kişi olarak hemen ayağa fırladı ve tebessüm etmekle sıkıntılı olmak arası bir yüz ifadesiyle gelen kişinin elini sıkıp kendisine oturması için yumuşak ve rahat deri koltuklardan birisini gösterdi.

- Hoşgeldiniz. Buyrun sizi şöyle alalım. Ne arzu ederdiniz..? Sıcak veya soğuk..? En iyisi şöyle karşılıklı bir yorgunluk kahvesini yudumlarken sorunlarınızı ele alalım ve birlikte çözüm yollarını arayalım... 

Koltuk deriydi, koltuk rahattı. İçerisine gömülenin öyle kolay kolay kalkmak istemeyeceği türden hatta rahatına düşkün olanların bunlardan bir tanesini hemen evine götürmemesi için herhangi bir nedenin olmadığı türden bir koltuk. Yavaş ama kararlı, eğreti ama rahat, ısrarcı ama bıktırmaz bir tarzda koltuğa oturdu. Kahveler sanki daha önceden hazırlanmış gibi hızla gelip önlerine konuldu. Az şekerli kahve sohbetle birlikte iyi giderdi. Sorunlar büyüktü, borçlar bir anda dağ gibi artmıştı ama koltuk rahattı, kahve de taze ve kıvamlıydı.

- Şimdi bakın, adınız neydi..? Bu bizim de beklemediğimiz bir kriz. Biz ister miyiz böyle olmasını. Biz her zaman halkımızın yanında yer almış onların dertlerini kendimize dert edinmiş bir siyasi iradenin temsilcileriyiz. Tarih boyunca yüce Türk milletinin...
- Kes efendi kes. Sen kime masal anlatıyorsun? Borç geldi gırtlağı kesti. Dolar 600'den 1.600'e çıktı. Esnaf battı be adam. Sen kalkmış tarih boyunca teranesi yapıyorsun.
- Aman efendim sinirlenmeyiniz. Adınız ne demiştiniz duyamadım.
- Bana adıyla sanıyla Rahmet baba der çarşı esnafı. Ne olacak adımı öğreneceksin de dolar yeniden 600'e mi düşecek..?
- Rahmet beycim siz ne iş yaparsınız..? Mesela devletle iş yapar mısınız? İhale falan durumları yani..?
- Yok yapmam. Ben toptancı esnafıyım. Kırtasiye malzemesi satarım. Şimdi bunun konumuzla ne alakası var be adam.
- Aman efendim ne demek ne alakası var. Şimdi bakıyorum da bunca insanı bir sözle buralara kadar getiren, bir sözle kapıda bekleten kişi, bir sözle de her şeyi yaptırır mesela öyle değil mi..?
- Eeee...
- Eeee si şu. Az önce arkadaşlarla konuşuyorduk.  Şu tesadüfe bakın ki siz de tam üzerine geldiniz. Bize aşağı yukarı beş milyon personel için kırtasiye ihtiyacı hasıl oldu. Hani diyordum bunu ne şekilde nasıl temin etsek. İyi olacak hastanın ayağına doktor gelirmiş derler. Rahmet beyciğim ne diyordum hah şöyle diyordum ihale falan açmadan aramızda bizim silgisi, kalemi, bloknotu vs. vs. si olmayan personelimizi bir güzel donatsak ta vatandaşa daha yararlı hale getirsek. Her zaman söylerim bizim tek bir amacımız var. Halka hizmet hakka hizmet düşüncesi. Yoksa biz niçin varız ki..?

    Kapıdan girdiği andan konunun açılmasına kadar geçen sürede birbirine yakın duran kalın kaşlarının arasını daha da yakınlaştırarak görüntüsünü ve etkisini artırmayı hedefleyen bizim Rahmet babamız bir an ihtiyaç duyulduğu söylenen ama aslında gerçekte var olmayan böyle bir durumun hesabını kafasından yapmıştı. Ortaya çıkan rakkamı algılamakta zorlanınca önce kaşları birbirinden ayrıldı daha sonra da gerilmiş kasları yumuşamaya ve o an üzerinde oturduğu rahat ve yumuşak deri koltuğun şeklini almaya başladı. Eğriti oturduğu koltukta artık yayılmanın sınırlarını zorlar bir şekilde oturuyor karşısındaki kişinin anlattıklarının mali portresini kafasında hesaplamaya devam ediyor bir yandan da sinirli halinin geçtiğini ve hatta kendisiyle uzlaşmak ister bir tavır içerisinde olduğunu vücut diliyle karşısındaki kişiye göstermeye çabalıyordu.

- Ne diyordum muhterem. Tamaam şimdi aklıma geldi. Yani bizim maksadımızın hasıl olmasının nihayi hedefe olan mesafesinin ara aşamalarının geldiği nokta personelimizin ihtiyacı olan bu kırtasiye malzemelerinin temininden ibarettir. Diyebilirsiniz ki ben yapmam o zaman bize adres gösterin biz oradan temin edelim. Ha siiiz ha bir başkası. Biz bunu nihayetinde bir yerden satın alıcaz. Toplam meblağın ne olduğu da önemli değil. Önemli olan vatandaşa sağlam ve sağlıklı hizmet sunabilmek. Bunun için yapmayacağımız fedakarlık yoktur.
- Ama sayın müdürüm kapıda duran kişilere ben ne derim. Onlar beni kendi haklarının temsilcisi olarak seçip sizin yanınıza yolladılar ve şu an kapıda sıkıntılı bir şekilde müjdeli haberi bekliyorlar. Şimdi yani ben onların karşısına çıkıp ihale falan allah göstermesin şimdi ben yani...
- Aman efendim düşündüğünüz şeye bakın. Biz size haksız bir kazanç teklif etmiyoruz ki. Zaten siz bu cüssenizle bu kadar mal teminini tek başınıza yapamazsınız. Eh onlardan da bir şekilde yardım istersiniz bu sayede herkesin de gönlü olmuş olur dimi yani. Bakın ne demiştim az önce hizmette sınır tanımıyoruz. Herkese yetecek kadar hizmet anlayışımız var. Heh he heeee.
- Peki ama bir şartım var siz de benimle kapıya geleceksiniz ve konuşacaklarımı destekleyeceksiniz.
- Tamam, anlaştık. Bizim de kabul edeceğimiz sözleri sarfederseniz neden olmasın. Şimdi bakın bence siz şu kapıda bekleşenlere şöyle bir açıklama yapsanız...

    Aradan geçen yarım saat içerisinde yetkili kişi konuştu, bizim Rahmet dinledi. Yetkili kişi işaret etti, bizim Rahmet işaret edilen noktaya dikkatli ve ilgili baktı. Gördüklerini yorumlamak, anladıklarını anlatmak bize düşmez. Konuşmanın bitiminde çıktığı merdivenleri yetkili kişi ile birlikte inerken çıkarken sahip olduğu düşüncelerin bir tanesini bile yerine getirmediğini gördüğü zaman içinin ürperdiğini ama kendisini bekleyenlerin yaşamının da bir şekilde sürdürülmesi gerektiğini düşündüğünde ise bu yönünün ağır bastığını gördükçe iyi mi yaptı yoksa kötü mü anlamakta zorlu çekiyor ama önüne gelen teklifi de tepmek istemiyordu. Kapıya geldiklerinde kalabalık oturduğu yerden kalkıp açıklama bekleyen yüzlerini yetkili kişi ve içeri büyük ümitlerle yolladıkları Rahmet babalarına döndürdüler.

    Rahmet baba bir an durup  yutkunduktan sonra konuşmaya başladı.

- Arkadaşlar yanımda gördüğünüz kişi konusunun uzmanı. Kendisiyle içerde epey konuştuk. Dertlerimizi bir bir kendisine anlattım. Kendisi meydana gelen bu durumdan oldukça üzgün. Bakın yüzünün ifadesi de bunu gösteriyor. Fena olur dedim. Bu insanların çoluk çocuğu var dedim. Bana hak verdi. Beraber oturduk kavga ettik. Beraber oturduk ağladık. Kendi ailesi de bu krizden bizim gibi etkilenmiş bu arkadaşımızın da bizim gibi borcu var. Eh nihayetinde bu da bir insan. Mağduriyetimizi gidereceğinin sözünü verdi. Şeref ve haysiyet sahibi bir kişi olduğunu gösterdi. Bu şahsa da hak vermek lazım. Herşey yoluna girecek. Bir haftadır evlerine gitmeden burada uykusuz, aç ve susuz çalışıyorlarmış. Kimin için..? Bizim için. Herkesin mağduriyeti giderilecek. Kendisinden söz aldım. Şimdi sakin bir şekilde dağılalım. Bırakalım istemeden ortaya çıkan bu durumu düzeltmek için çalışsınlar.


    Rahmet babanın bu sözlerini yanında duran yetkili kişi boynunu bükmüş, kaşlarını düşürmüş, üzgün ve süzgün bir yüz ifadesiyle elleri önünde bağlı olarak dinliyordu. Kalabalık önce biraz homurdandı. Sonra kalabalıktan yükselen;

- Rahmet baba haklı. Daha fazla uzatmayalım. İş güç bizi bekler. Bırakalım bakalım ne yapacaklarmış görelim.

    sözleri üzerine sessiz sedasız oluşan bu durumun düzeleceğinden ümitli, içerisine düştükleri halden rahatsız ama elden ne gelir tarzda işyerlerinin yolunu tuttular.

- Peki sonra ne oldu..?
- Ne olmasını bekliyorsun şeker kardeşim. Malum durum. Olay yatıştı. İhale sonuçlandı. Mağdur olan oldu. Batan battı aradan bazıları da parsayı topladı. Yani senin anlayacağın alan memnun, satan memnun durumu. Aradan bazı çatlak sesler çıktıysa da onlara da pek rağbet eden olmadı.
- Şeyi sordum abi. Rahmet baba denen kişiye ne oldu..?

    Olayı bana anlatan kişi hafif bir tebessüm ettikten sonra şoförüne bakıp;

- Çek oğlum Conrad oteline. Toplantıyı kaçırmayalım...

    dedikten sonra bana dönüp elini omuzuma attı ve gülmeye devam etti. Bu arada anlatılanlardan hiç bir şey anlamamıştım. Kimdi bu Rahmet..? Birden ortaya çıkıp kendisini halk kahramanı konumuna getirecek bir noktadan daha sonra arkasından ya da yüzünden küfür ettirecek noktaya getiren bu davranışı neden yapmıştı..? Bindiğimiz Mercedes marka otomobilin arka koltuğunda yanımda oturan kişinin yüzüne baktığımda tebessümünün arkasında aslında bir zamanlar ortaya çıkan bir durumun hem mimarı hem de o durumdan kendisine kar sağlayan bir kişi olduğunu bilemezdim. Durumu saflığıma verip kendisine şu soruyu sordum.

- Pardon yanlış anlamazsanız eğer bir şey sormak istiyorum. 1 saattir konuşuyoruz ama ben daha sizin adınızı bile bilmiyorum.
- Adım mı..? Sorduğun bu olsun be evlat. Adım Rahmet. Arkadaşlar arasında bana Rahmet baba da derler.

    İnsanın tahmin ettiği bir şeyin başına gelmesi kadar kötü ne olabilir ki..? Bir an bile tereddüt etmeden otomobili süren şoföre sağda durmasını söyledim. Kapıyı açıp indikten sonra eğilip şu sözleri söylediğimi hatırlıyorum.

- Siz hayatınızda hiç şu deyimi duymuş muydunuz..? Bozacının şahidi şıracıdır...

    Sonrasında kapıyı kapatıp kaldırımda yağan yağmurun altında kendinden emin ve ağır adımlarla Beşiktaş motor iskelesine doğru yürüdüm. İndiğim otomobile bir daha hiç dönüp bakmadım.

    Aradan geçen yıllar gerek içerisinde bulunduğum sektörde olsun gerekse de yaşamımın diğer alanlarında bana şunu öğretti. Kitlelerin önüne geçen kişiler öncelikle yaşamlarında kararlı ve sağlam bir düşünce yapısı ve davranış biçimine sahip olmalıdır. Atacakları her adımın onları izleyenler tarafından görülüyor, biliniyor ve izleniyor olmasını dikkate alıp kendi kişisel çıkarlarını önderi olmaya aday oldukları kitlenin çıkarlarından üstün tutmamalıdır. Bunun tersini düşünenler bir süre sonra geldikleri noktanın içerisinde bulundukları kişilerin düşüncelerinden çok uzağa düştüklerini, ayaklarının yerden kesildiğini, altlarının boşaldığını ve tabansız kişiler olarak ortada kalacaklarını unutmamalıdır.

    Bozacının şahidi durumuna düşmemek için bulunduğu yapıların sorunlarına çözüm bulmaya çalışan kişilerin sağlam karakterli, sağlıklı düşünce yapısına sahip kişiler olmasının yapının geleceği açısından önemi büyüktür.

Saygılar...