12-Amerikan Esprisi... etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
12-Amerikan Esprisi... etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Temmuz 2021 Cuma

Amerikan Esprisi...  

Bir dönem insanlar birbirlerine Amerikan Fıkraları anlatırdı. O buzdolabı esprisi yüklü fıkraları her nedense bir çok kişi duyduğunda kendisini sanki gülmek zorunda hisseder ve zoraki de olsa gülerdi.

- Buzdolabına bir filin girdiğini nasıl anlarsınız..?
- Fil... buzdolabı... girmek..?
- Evet bir filin buzdolabına girdiğini nasıl anlarsınız..?
- Hade be fil buzdolabına girebilir mi hiç...
- Dıııttt... Bilemedin. Buzdolabının içerisindeki pastanın üzerinde bıraktığı ayak izinden...
- ....! Keh keh gidi kah kuh... Hatta yuh...

    Böyle fıkra mı olur kardeşim demeyin. Oluyordu işte. En mantıklısından, en mantıksızına kadar bir ton insan bu ve buna benzer bir çok sözde fıkrayı birbirine anlatır ve sonrasında da karşıdaki kişileri güldürmek için yaptığı şaklabanlıklar anlattığından daha esprili olduğu için gülenler anlatılan fıkraya değil de  anlatan kişinin yaptığı anlamsız ve saçma şeylere gülerdi. Daha sonrasında bu tür fıkraları anlatanlar da o tür fıkralar da nedense birden ortadan kayboldu. Artık ne anlatan var ne de fıkralar. Geriye saçmalıklarla dolup taşmış bir zaman yığını kaldı.

    Oysa ki bizim nitelik ve içerik olarak Amerikanın soğuk esprili saçma ve sapan fıkralarının yanında espri yumağı duruşu ve anlatım tarzıyla şaheser olmayı kendi üzerine hak bilmiş sayısını hesaplayamayacağımız kadar fıkramız vardır. Onlar dururken bu tür fıkraları anlatan kişilere sürekli şunu söylemişimdir.

- Sen bu anlamsız şeyleri anlatmaya mecbur musun..?
- Mecburum.
- Neden?
- Eh yani benim de görevim bu.
- Sen ciddi misin?
- Bu güne kadar hiç olmadığım kadar...
- Aferin sana. Hatta pirefo...

    Daha sonrasında bu abuk fıkraları anlatanlar gibi bir takım insanlar türemeye başladı. Bu kişiler kendi kişiliklerini ortaya sermek için olmadık şeyler yapmayı üzerlerine görev olarak giydiler. Konuşma tarzları, davranış biçimleri, yönlendirme istekleri ve en önemlisi de kendilerini bir yerlerdeymiş ya da dev aynasından bakıyomuşçasına değerlendirmeleri de işin espri yanı olarak görünmeye başladı. Gidenlerin veya yaşayanların çok sık olarak karşılaştıkları bir deyim vardır. Güneydoğu'da yaşayanlar özellikle bu deyimi çok sık kullanır.

- Her taşın altından çıkmak...


    Genellikle güneydoğu illerimizde her taşın altından en az bir akrep çıkar. O yöremizde havanın özellikle yaz aylarında sıcak olması nedeniyle adına akrep denen canlı da doğal olarak serin bir yer bulmak ve güneşten kavrulmamak için altına gireceği bir taş arar. Arar ve bulur. Kendisini bulduğu o taşın altına gizler. Amaç birincil olarak sıcaktan etkilenmemek, ikincil olarak ise düşmanlarından gizlenmek. Şimdi bizim aklı evvel kardeşlerimizin sık sık söylediği bir söz aklıma geldi.

- Sorumluluktan kaçmayan kişi elini taşın altına sokar...

    Elini taşın altına sokar ve orada gizlenen akrep öncelikle rahatsız edildiği, sonrasında ise yerini bu gelene kaptırmak istemediği için " Canlıya dokunursun tepki gösterir " örneğinde olduğu gibi kendisine yaklaşan eli savunma mekanizmasını kullanarak sokar. Buyrun size akrep sokması sonucu bir zehirlenme vakası.

Kişinin amacı nedir..? Sorumluluk almak.
Yaptığı nedir..? Elini taşın altına sokmak.
Akrebin yaptığı nedir..? Kendisine yönelen davranışı saldırı olarak algılayıp savunma mekanizmasını harekete geçirmek...
Sonuç; Akrep sokması sonucu zehirlenme...

    Bu durum sizce Amerikan esprilerine benziyor mu..? Bunun yorumu artık size kalıyor. Komik bir durum olduğu gün gibi ortada. İsterseniz yorumu sizin adınıza ben gönüllü olarak yapabilirim. Her şeyde beklemeden, yorumlamadan hatta akıl süzgecinden geçirmeden, uzlaşılabilir mi, anlaşılabilir mi, menfaat elde edilebilir mi, durumdan kişisel olarak kendimize paye çıkartılabilir mi, noktasına bakmadan ortaya atılıp Malkoçoğlu misali " Savulun Leyn " türünden atladığım ve bundan da kendimce gurur duyduğum için gönüllü olarak yapabilirim. Bir de üzerine parapisişik ( o her neyse artık ) bir durum da olunca gönüllüye taş çıkartır cinsten bir değerlendirme bile yapabilirim. Kıssadan hisse babından bir şekilde duruma yaklaşacak olursak;

- Elini taşın altına sokan, akrebe razı olur...


türünden ön açıklamayı hemen yapabilirim. Peki bu duruma karşı cenahta yer alan güruh nasıl bakar diye soracak olursanız onu da şöyle yorumlayabilir. Bunun yorumunu kişisel bakış açımdan, deneyimlerimden ve hatta öngörülerimden yola çıkarak yapıyorum desem olayı sanırım abartmamış olurum. Sayın muhterem güruh bu tür bir yaklaşıma bence şöyle bir yorum getirir...

- Sorumluluktan kaçma eğiliminde olan bu ve bunun gibi kişilerin kıvırma politikası da bu olur. Bu yoruma şaşırmamak gerek eh ne de olsa yorumu yapanın öz geçmişini biliyoruz. O böyle birisi işte. Sorumluluk almak bir yana hayatı boyunca hiç bir doğrunun altına imza atmamıştır.

    Nasıl..? Güzel bir yorum oldu dimi..? Güzel, hoş ama içi boş. Hem içi hem de altı boş. Tıpkı taşın altının boş olduğu gibi. Oysa ki ilgili şahıslar ( Yahu kim bu şahıslar dediğinizi duyar gibiyim. Kısaca onlar kendilerini bilirler ve hemen üzerlerine alınırlar diyelim ve devam edelim ) içerisine girdikleri her şeyi batırma noktasında Guinness rekorlar kitabının baş sayfasında yer almaya aday durumları nedeniyle mimlenmiş ve kendilerine yakıştırdıkları duayenlik payenisi ise ne şekilde aldıkları henüz anlaşılmamıştır. Batırma işini ise her geçen gün zirveye taşımayı ustaca gerçekleştirme iddiasıyla yollarına devam etmektedirler.

    Tıpkı Amerikan esprisi gibi, taşı kaldırıyorsun ve bir de bakıyorsun ki bunlar. Ne kadar ilginç bir durum. Her taşın altında olmayı kendilerine ne güzel yakıştırıyorlar. Taşın altından çıkan bir el. İlgili eli takip ediyorsun veee birden ilgili şahısla yüzyüze geliyorsun.

- Haydaaa... Sen. Burada. Ne alaka?


    Öyle demeyin lütfen arkadaş burada ve bu konuda da uzman. Tıpkı her konuda uzman olduğu gibi. Her durumdan, her noktadan, her organizasyondan o ve onun gibiler çıkıyor. Çıkmasa şaşardım. Hatta kendisi için neden burada yok bile diyebilirdim. Üzülür, kahrolur, yataklara düşebilirdim. Bir anda sıkıntı basar, durumun kendisi beni kasar ve en sonunda düşüncemi ve beni afakanlar basardı. Ama şimdi rahatım. Biliyorum ki bu organizasyonun da içerisinde her yerde olduğu gibi durumdan vaziyet almışlar, tereyağından kıl olarak çıkmışlar, her ota maydanoz olmuşlar.   

    Bu sıcak yaz gününde serinlemek, soğuk suyundan yararlanmak için buzdolabını açıyorsunuz ve karşınızda bunlar..! Birden dolabın kapağını yüzlerine kapatıyorsunuz ve dışarı çıkıyorsunuz. En yakın dondurma satıcısına gidiyor. oradaki bilmemne dondurmaları dolabının kapak sürgüsünü yana itiyor ve dolabın en altlarından, en soğuğundan bir kornet dondurma alıyorsunuz. Serinliği elinizde hissettiğinizde içinizi karşı konulmaz bir serinlik kaplıyor. Birden huzur buluyor, bu dondurmayla serinleyeceğinizi biliyorsunuz. Kornetin ambalajını açtığınızda, ulan yine bunlar.

- Yeter be kardeşim. Her yerde karşıma çıkmak zorunda mısınız..?


    Küllahın içerisinde elini taşın altına sokan tayfası bana bakıp bıyık altından sırıtır veee;

- Biz her organizasyonun içerisinde bir şekilde yer alırız. Sen kendi derdine yan. Kaz gelecek yerden de kuş gribini esirgemeyiz...

    Helal... Anlamlı bir söz. Şu Amerikalılar müthiş insanlar. Espri üretmemiş olsalar biz şimdi neyi örnek olarak gösterecektik, kimi onların tanımlamalarıyla betimleyecektik. İyi ki varsınız  yoksa söz kısırlığı, anlatım eksikliği yaşardık. Hatta durup dururken kendimize şaşardık. Biz neden bu tür espriler üretemiyoruz, kendimizi dünyaya tanıtamıyoruz diye. Bunun yanında aslında bizim kendi öz yapımızdan çıkmış o kadar söz üstadımız varken neden tutup kerameti kendinden menkul kişileri kendimize örnek alırız bu da merak konusudur. Bizim bir Nasrettin Hocamız var ki bunları anlattığı bir fıkrayla bile yerlere sermeye yeter de artar bile. Ama olmaz. Bizim Hoca bunların yanında fazla esprili kalır.

Amaç nedir..? Gülerken düşündürmek.
Neyi..? Hiç bir şeyi.
Düşünemiyoruz çünkü içi boş.
Anlayamıyoruz bile neden, altı boş.

    Eh o zaman madem altı boş ve doğada her boşluk bir şekilde doldurulur, biz de ne yapalım, elimizi hemen o boşluğa sokalım.

- Aman abi yapma orada akrep var.
- Sen ve senin gibi sorumluluktan kaçanlar onu bunu bahane edip elini taşın altına sokmaz. Peki biz ne yaparız..? Tüm tehlikeleri göze alıp elimizi yine de oraya, o taşın altına sokarız.

    Bu söze şapka, bere, kapşon, tirbişon ve buna benzer ne bulursak hemen çıkartmak gerekir. Şahıs öyle bir noktaya temas etti ki ne bulursak çıkartmamak elde değil. Hoca Nasrettin'den söz etmişken bir duruma parmak basmadan geçmek istemiyorum. Hocamızın mezarını ziyaret eden bir abimiz yıllar öncesinde bana şunu söylemişti.

- Yahu kardeşim mezarına gittik. Kendisini yad edelim bu mukallet adama bir dua da biz okuyalım dedik ama ne gördük dersin? Bir mezar düşün her tarafı açık önünde kocaman bir kapı ve üzerinde at nalı kadar bir kilit... Mezarı başında güldüğüm tek kişidir. Hüzünle gittik sevinçle döndük...

Yaaa... Nerdeee Amerikalının buzdolabı kokan esprisi, nerde bizim Anadolu insanının kendi içerisinden çıkarttığı manidar, nüktedan Hoca Nasrettin'i. Arada ne kadar dağların olduğunu da artık siz düşünün. Bu sıcak yaz günlerinde soğuk espriler soğuk kişilere, hoş kokulu sıcak espriler ise bizlere. Neydi o bak şimdi aklıma geldi.

    Adamın birisi birgün Hoca'ya gelir ve şöyle der:

- Hocam sizin sokağa elinde bir tepsi baklava olan bir adam girdi.
- Bana ne?
- Ama hocam adam sonunda sizin eve girdi.
- O zaman sana ne?

    Adamların biri bir organizasyonun içerisine girdi. Şimdi hocalaşıp bana ne mi demek gerekiyor? Yok biz hoca kadar nüktedan olmayıp o sözü söylemeyelim. Ama bu organizasyon bizi yakından ilgilendiriyor. O zaman işte bu durum beni ve benim gibi olan bir çok kişiyi yakından ilgilendiriyorsa eğer ilgili bu duruma " Bana ne " sözünü söyleme lüksümüz olamaz. Bunun yerine ilgili bu duruma yakından bakmak için duruma yakınlaşmak bu arada yolun üzerinde konudan habersiz anlamsız bir şekilde duran taşa takılıp düşmemek için önümüze bakmak aslında en iyisi o taşı bizden sonra gelenler takılmasın düşüncesiyle olduğu yerden kaldırıp yolun kenarına atmak...

- Hay allah taşı kaldırdık bir de ne görelim..?


    Taşı kaldırdığımızda neyi, nasıl, ne zaman, nerede gördüğümüzü merak edenler biraz daha merak etsinler. Bu merak, merak etmeyin sizi öldürmez eğer kedi değilseniz.

Saygılar...